Vuvuzela Virtüözü

25 Nisan 2013 Perşembe

Fıtına IV

  Farklı kıyafetler giyen, farklı diller konuşan, farklı renkte olan binlerce insan aynı anda yürüyor, konuşuyor ve karlı arazinin içinde kayboluyorlardı....

  Pazar yerinin kalabalığı onu gerçekten yoruyordu ama içinde bir yerde burada olması gerektiğini hissediyordu. Pazar yeri bir parçada olsa ona iyi geliyordu, kalabalığın bir parçası oluyormuş gibi hissediyordu. Asla tam anlamı ile o kalabalığın bir parçası olmadığını fakat birbirini tanımayan binlerce insandan sadece birisi olduğunu bilmek ona aile şefkati gibi geliyordu.Kendisini insanlara en fazla bu kadar yakın hissedebiliyordu. Uzun zamandır onun için en büyük yakınlık, en büyük sevgi bu pazar yerindeki kalabalığın bir parçası gibi hissetmekti.

  Kendisini toplayıp duvardan aşağıya atladı, pazar yerinin merkezine doğru yürümeye başladı. İnsanlara çarpmamak için büyük bir çaba sarf ediyordu, hiç kimseye rahatsızlık vermek istemezdi. Görünüşü ve kokusu çok iç açıcı değildi O da bu durumun farkındaydı.İnsanlar ona garip bir gözle bakıyorlardı ama o yadırgamıyordu, kendisini ve ''insan'' ı iyi tanıyordu. Sadece kendilerinden daha fakir olduğu için onlardan aşağılık değildi fakat 'hiç kimse' pis kokan, kötü görünümlü birisine yakın duracak kadar güvenemezdi 'hiç kimseye'.    mi?

  Pazar yerinin merkezinde büyük bir havuz ve su içebileceği çeşmeler vardı. Oraya varmak için hızlı adımlarla ilerledi. Etrafında bir şeyler satmaya çalışan aynı zamanda ceplerini sürekli yoklayan satıcılar vardı. Pazar yerinde çok fazla hırsızlık yapılmazdı yine de kimse bir şeyini çaldırmamak için sürekli tedirgin olur, elleri her an bir başka eli tutmak üzere hazır beklerlerdi. Meydana ulaştığında su içmek için havuzun etrafına yapılmış çeşmelerden birisine yaklaştı, önündeki genç kadını rahatsız etmemek için o na bakmamaya çalışıyordu. Sıra kadına geldi kadın dizleri üzerine çökerek avucuna doldurduğu suyu yudumlarken gözleri parlıyor, çölde vaha bulmuş bir bedevinin sevincini yaşıyor gibiydi. Kadın suya doyduktan sonra yavaşça doğruldu ve gözlerini O'ndan kaçırarak ilerledi. Su içme sırası ondaydı ve bir an için dalmıştı arkasından gelen sesler onu kendine getirdi. Bir anlık heyecanla sadece bir yudum su içip yüzünü bir kaç kez ıslak elleriyle ovaladıktan sonra sıradan çekildi, suya doymamıştı fakat tekrar sırayı beklemedi. Havuzun etrafında yürümeye koyuldu.
  
  Yaşlı bir adamım elindeki sepeti taşırken neredeyse gözlerinden yaş geldiğini fark etti. Adam muhtemel diz ve bel ağrıları çekiyordu, sırtındaki eğiklikten ve dizlerinin pozisyonundan bunu anlayabilmişti. Yaşlı adamın büyük ve nasırlı elleri onun bir çiftçi yada inşaat işçisi olduğunu ele veriyordu. Yaşlı kurt bu yaşında çalışmaya devam ettiğine göre iyi bir gençlik geçirmemişti. Vücut yapısından, ellerinden ve kıyafetlerinden hala yoğun bir çalışma temposu olduğunu seziyordu. Adam muhtemelen evliydi yada evde günlük işlerini yapacak birisi ile yaşıyordu.Gömleğinin temizliği ve yakasındaki keskin ütü şekli bunu gösteriyordu fakat pantolonun paçaları tozluydu, ayakkabılarının bir kısmında toz ve çamur vardı. Adamın sadece bir çift ayakkabısı olduğu anlaşıldığı gibi pazar yerine gelirken ayakkabılarını kendisinin sildiğini anlayabiliyordu çünkü gömlek konusunda bu kadar hassasiyet gösteren bir kişi diğer herhangi bir işi bu kadar alelade yapmazdı. Bütün bunları sadece bir saniye içerisinde düşündü. Adamın yanına yaklaştı, ona yardım etmek istiyordu fakat adamın kendisinden korkup uzaklaşmasını da istemiyordu. Yinede adamanın omzuna dokunup:
 ''İsterseniz yardım edebilirim'' dedi. Bir kaç gündür ilk defa birisiyle konuşacaktı, uzun zaman sonra ilk cümlesini kurarken ses tonunu ayarlayamadığını fark etti sesi biraz kısık ve titrek çıkmıştı. Adamın bu tondan iyice çekinip, bahşiş isteyeceği yada kendini acındırmaya çalışacağını düşünmesinden korkarak; cümlesinin hemen ardından:
 '' Sadece yardım etmek istiyorum her hangi bir şey talep etmeyeceğim'' dedi. İşler git gide sarpa sarmıştı kendisi bile adamı dolandırmaya çalıştığını düşünmeye başladı fakat yaşlı adam:
 '' İstersen bir şey de talep edebilirsin ama zaten alamazsın sana kolumu kesip verecek halim yok'' dedi. Onun aksi birisi olabileceğini tahmin edebiliyordu fakat bu kadarını beklemiyordu. Bu kadar zor şartlar altında yaşamış birisinin sakin, sabırlı ve hoşgörülü olması beklenemezdi, O'da yardım etmeyi düşünürken bütün buları göze almıştı. Adam sert tavrından sonra lafa devam etti:
 '' Yardım etmek istiyorsan al şu sepeti, yolum uzun eğer ağlayıp sızlayacaksan yardım etmeye hiç kalkışma, yolun istediğin yerinde bırakabilirsin yardım etmeyi fakat şikayet etmeye başlarsan elime gelen ilk şeyle kafanı patlatırım. Anlaştık mı delikanlı?'' dedi. Çok şaşırmıştı ne diyeceğini bilemedi, adamın bütün bu cümleyi kurduğu ses tonu o kadar içtendi ki cümlenin manasındaki sertlik bir rica gibi gelmişti ona. Bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra, sanki onun her istediğini yapmaya mecbur köle edası ile :
'' Tabi ki efendim nasıl arzu ederseniz'' dedi. Gerçekten konuşmayı unutmuştu, verdiği tepkilere, kurduğu cümlelere inanamıyordu.
  
  Sepeti eline aldı ve yürümeye başladılar adam beni takip et dedikten sonra hiç konuşmamıştı. O'da kendisine olan güvenini kaybetmişti yeni bir cümle kurarsa daha fazla saçmalayacağını düşünerek sessiz kalmayı tercih ediyordu. Pazar yerinin en uzak çıkışına doğru ilerliyorlardı,sağda marina tarafında heybetli, iyi giyimli, arkasında kendisine hizmet etmeyi bekleyen bir grup adam olan, yakışıklı birisi görünüyordu.Yakışıklı adam ve grubu onlara doğru hızla ilerliyordu ve O yeterince yaklaştıklarında duracaklarını düşünerek yoluna devam etti fakat durmadılar iri yapılı adam ona çarptı, dengesini kaybetmesine neden olmuştu. İçini garip bir korku kaplamıştı, yaşlı adamın bir an dönüp onu azarlayacağını, yapamacaksan bırak şu lanet şeyi deyip kendisini rencide edeceğini ve kendisininde babası ile muhattap oluyormuş gibi hiç bir şey diyemeyeceğini düşündü. Sessizce yoluna devam etmek istedi ama yaşlı adam arkasını döndü, zaten mutsuz ve sinirli görünen yüzüne çatılmış kaşların etkisi katılınca ihtiyar korkunç bir canavar gibi gözüküyordu. Hızla O'na doğru yaklaştı ve onu geçti, O tam anlamı ile şoktaydı ihtiyarın ne yaptığına anlam veremedi. Düşünemiyordu, zihni buz kesmişti bir an için. İhtiyar Yakışıklı ve iyi giyimli adamın kolundan tutarak:
''Yürüdüğün yola dikkat et, eğer kendinden ufak yapılı birisine çarpmaktan çekinmiyorsan bana çarpmayı dene ve ne olacağını sana göstereyim'' dedi. İhtiyar ufak tefek bir adam değildi, o an fark etmişti ki ihtiyar genç adamdan daha uzun boylu ve kalıplı idi. İhtiyarın cümlesi biterken iyi giyimli adamın arkasındakilerden birisi ihtiyarın kolundan tutup bir şey söylemeye çalıştı ve bu saniye O'nun bir kez daha şok geçirmesine sebep oldu. İhtiyar kolunu tutmaya çalışan adamı tek bir el haraketi ile yere yapıştırdı:
'' Seninle konuşmak isteseydim senin suratına bakardım eğer tüm kemiklerini kırmamı istemiyorsan ben bir başkası ile konuşurken lafa bir daha izinsiz katılmazsın'' dedi. Pazar yerindeki herkes şok olmuştu kalabalık ihityara bakıyor, olayların nereye varacağını kestirmeye çalışıyordu. Hepsi ihtiyara yardım gerekirse orada olmak istiyor fakat aynı zamanda korkuyorlardı. Yakışıklı ve genç adam ihtiyarın gözüne bakarak:
'' Kusura bakmayın çok acelem vardı ve aklım bir düşünce ile doluydu o yüzden çarptığım kişiyi fark etmemiş olabilirim. Arkadaşımın adına da özür dilerim sizin yaşınızda birisine saygısızlık yapmak istemeyiz'' dedi. Suratından bütün bu söylediklerinde samimi olduğu anlaşılan genç adam kafasını öne eğerek bir saygı göstergesi sergiledikten sonra yürümeye devam etti.

  İhtiyar tekrar onun yanına döndü ve konuşmaya şöyle başladı:
...

1 yorum:

Söyle içinde kalmasın