Vuvuzela Virtüözü

29 Nisan 2013 Pazartesi

Fırtına V



İhtiyar tekrar onun yanına döndü ve konuşmaya şöyle başladı:

  - Yürümeye devam et daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum! Eğer yapamayacağın bir iş için bir bedel aramıyorsan bırak! Yapabilecek birisi yapsın yada zorunda olmadığın bir işi yapmaya çalışıp eline yüzüne bulaştırma. Daha yolda nasıl yürüyeceğini kestiremeyecek kadar gençsin, senin gördüğün şeyler sana ağır geliyor olabilir ama bu sana bir yabancıya yardım ederek kendi vicdanını ferahlatırken benim zamanımdan çalma hakkını vermez! Eğer savaşamayacaksan, cephede olmanın bir manası yoktur, geride kal ve savaşanlar için iyi bir şeyler yapmaya çalış. Kimse seni yadırgamayacaktır, gerçekten savaşı içinde hissedenler, cephede olmamasına rağmen onlar için çalışanların kendilerini değil zaferi düşündüğünü anlayabilirler, yani genç adam bana yardım etmek için çabanı anlıyorum ama burada bana kaybettirdiğin şey zamandan daha fazlası olabilirdi hakeza zaman varlığımızın en bulunmaz şeyi olmasına rağmen.(bir anda yüz ifadesi değişti) Senin gibi sıska olanları ezmek kolaydır evlat, bedenin içinde garip bir korku olduğu gözünden okunuyor. Birisi sana karşı kabalaştığında olayı alttan alan taraf olacağın her halinden belli. Bu adam sözlerinde samimiydi gerçekten seni küçük gördüğü için sana çarpmamıştı ama sen de kendini savunmadın. Eğer benim himayem altında olan birisine yapılan bir haksızlık varsa kendi canım pahasına da olsa buna göz yumamam, kendi haklarımdan feragat etme özgürlüğüm olmasına rağmen benim için çalışan birisini hakkını savunmak elimden gelecek en erdemli şeydir. O iri yapılı genç adamların neredeyse hepsi benden daha kuvvetli ve sağlıklıydılar, korkmam gerekirdi ve korktumda ama korkuyor olmam yapmam gereken şeyi yapmamı engelleyecekse neden nefes alıyorum ki, her birimiz ölmekten korkmuyor muyuz? Belki tam anlamı ile ölmekten denilemez ama geride kalanları kaybetmekten, yolun yarısında kalmaktan, sorumlu olduğumuz şeyleri bizsiz bırakmaktan korkmuyor muyuz? İşte bu sebeple tam olarak yapmam gerektiğini düşündüğüm şeyi yaptım. Doğru yada yanlış olması bir benim sorunum değildi, benim kararımdı ve her gün değişen toplum bilinç altındaki yanlış-doğru formlarını düşünerek yanlış yapmayan kişi olmaya çalışırsam ben olamam. Bu benim, yanlışım ve doğrumla Ben. (bir an yürümeyi bıraktı) Seni hergele bütün bu anlattıklarımı dinledin, tek bir kelime etmedin, birde yardımın için bir bedel istemiyordun ha. Suç bende bütün bunları sana neden anlatıyorum ki kendi dünya görüşlerini bile algılamamış insanlar, taparcasına inandıkları davarı için ölecek kadar cahilken senin bütün bu anlattıklarımdan sonra ne hakkında konuştuğumu bile anlamadığına eminim, nefesimi boşuna tüketiyorum.

  Dedikten sonra sustu neredeyse nefes bile almıyordu sessizlik tekrar gelmişti ve yürümeye devam ediyorlardı. O içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışıyordu; eli ayağı titreyen, çiftçi yada inşaatlarda yok pahasına çalışan, kendi elindeki sepeti taşırken neredeyse gözyaşı döken, yaşlı bir adam az önce bir grup iri yapılı gence kafa tutmuş hatta içlerinden bir tanesini alt etmiş ve bütün bunları kendisine yardım etmeye çalışan sıska bir genç için yapmıştı şimdide kendisine günümüz aydınlarının ağzından bile nadir duyamayacağımız, dünya görüşü insanlığın olduğu seviyeden çıkmış, ömrünü aydınlanmaya harcamış ve hayatının son yıllarında gerçekliği görmüş bir bilgeniz sözlerine benzer laflar ediyordu. O kadar şaşkındı ki bütün bildiği doğruları unuttu, öngörüleri, çıkarımları bu denli yanlışsa hayatı boyunca yaptığı bütün çıkarımlar yanlış olabilir miydi? Kendisine karşı olan bütün şüphelerini bir kenara bıraktı ve yaşlı adamın konuşmasını bitirmesinden sadece bir kaç adım sonra :
  
 ''Sizi anlayabiliyorum'' dedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Söyle içinde kalmasın