Vuvuzela Virtüözü

24 Nisan 2013 Çarşamba

Fırtına III

  O düşüncelerle vakit geçirirken güneş marina tarafından görünmeye başlamıştı bile... 



 Güneşin doğuşuyla birlikte ihtiyacı olan bir kaç saat uyku için oyuğa döndü, gecenin soğuğu artık yoktu. Günün en soğuk saati başlamıştı ve bitmek üzeriydi. Uykusu artık düşüncelere farklı bir boyut kazandırıyor, yapması gereken işi, olması gereken şeyi bulmak ve bu konuda ne yapabileceğini düşünmek yerine sahip olmak istediği hayatı düşlemeye başlamıştı. (zengin bir ailenin tek evladı olmak istiyordu galiba, uzun bir süre hiç bir çaba göstermeden hayatını lüks ve rahatlık içerisinde yaşamak istiyor olmalıydı.) Kendi kendine kızarak gözlerini kapadı ve oyuğun girişinden sızan bir parça güneşi hissederek uykuya daldı.
  
  Uyandığında saat çok geçti yada çok erken. Onun için gün içerisindeki saatlerin pek önemi yoktu, ne yapacaktı ki saat sekizde uyanmış olup yada akşam beşe kadar yatıp. Sadece gerektiğini düşündüğü kadar uyuyordu fakat bu sürenin günün hangi dilimi içerisinde olduğuna önem vermiyordu. 

  Battaniyesini katladı ve boş balık kasalarından birsinin içerisine koyup üzerini kapattı.Bunu her gün yapmazdı ama bu gün güne iyi başlamak istiyordu. Dün güzel bir yemek yemişti, neredeyse hala aç değildi bu günü yeterince iyi değerlendirmeliydi. Oyuktan çıktığında saat on iki civarlarında olmalıydı çünkü güneş koyun tam ortasında görünüyordu. Oyuğun kapısını kapattıktan sonra ne yapacağını biliyordu. Marina bu saatlerde çok güneşli oluyordu ve insanlar gölgeden çıkmak istemiyordu, balıkçı hali içinse gerçekten çok erken ve çok geçti. Sabah güneşten hemen sonra ava çıkan tekneler çoktan gitmişti ve balık tüccarlarına satmak için balıklarla dönmelerine daha çok vardı. Yapılabilecek en iyi şey pazar yerine gitmekti, pazar yerinde ne yapmak istediğini,  ne yapması gerektiğini bilmiyordu fakat bu üç yerden birisinde olmalıydı eğer yakalayacağı bir şans varsa o bu üç mekandan birisinde olmalıydı.

  Koyun tam ortasında ağaçların arasından açılmış yoldaydı. Bu yol doğruca şehrin merkezi olan pazar yerine gidiyordu. Üzerinde kuşlar, maymunlar olan uzun, yeşil dev yapraklı ve parlak gövdeli ağaçların arasından yürürken her gün görmediği bir şey gördü. Üzeri her zaman bir parça ıslakmış gibi görünen, yeşil ve mavi arasında özenle seçilmiş bir renge sahip çimlerin içinde ona doğru uzanmış mor saçlara sahip, yeşil kafalı gövdesinde onlarca farklı renk barındıran bir kuş vardı. Bu adada bir sürü kuş çeşidi vardı fakat bu kadar güzel bir kuşu ilk defa görüyordu. Adanın bu kesiminde kuşlar asla yerde olmazlardı.İnsan trafiği çok fazlaydı, küçük çocuklar kuşları rahat bırakmazlar, balıkçı halinden aç bir şekilde def edilmiş köpekler ve kediler kolay bir av için sürekli burada olurlardı. Kuşun bir nedenden dolayı uçamadığını düşündü ve ona yardım etmek için yaklaştı. Tam bu esnada, küçük görünen bedenininden daha büyük kanatlarını açan kuş tek bir kanat hareketi ile havalandı, bir kaç saniye içerisinde ağaçlardan daha yükseğe çıkmıştı. Bir anlam veremedi.
  
  Pazar yerine geldiğinde kalabalığın arasına girmeden önce biraz ara verdi. Pazar girişinin büyük bir kısmını gören bir duvarın üzerine oturdu. Eski tahtalardan, bez parçalarından yapılmış yüzlerce çadırın çoğu beyazdı. Renkli kumaş pahalı olduğu için mi yoksa güneşten daha çok korunmak için mi seçilmiş olduğunu anlamadığı beyaz çadırlar ona karlı bir araziyi hatırlatıyordu. Farklı kıyafetler giyen, farklı diller konuşan, farklı renkte olan binlerce insan aynı anda yürüyor, konuşuyor ve karlı arazinin içinde kayboluyorlardı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Söyle içinde kalmasın